24 Mart 2010 Çarşamba

GÜNEŞ SİSTEMİ


Sözkonusu düzenliliğin en açık biçimde göründüğü yerlerden biri de Güneş Sistemi'dir. Sistemin en önemli unsurları, Güneş'in etrafında dönen dokuz gezegendir. Bunlar güneş sistemi varolalı beri dönmektedirler ve bu durum pek çok insana doğal geliyor olabilir. Oysa bu dokuz gezegenin hepsinin düzenli bir biçimde, yani yörüngelerinden sapmadan dönmeleri, inanılmaz derecede hassas hesapların sonucudur.

Gezegenlerin yörüngelerinde kalmalarını sağlayan şey, güneşin çekim gücü ile gezegenlerin sahip oldukları merkez-kaç kuvveti arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulurlar. Ama başlangıçta eğer güneşin çekim gücü biraz daha fazla olsaydı ya da gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla güneşe doğru çekilirler ve sonunda güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı.

Bunun tersi de mümkündür. Eğer başlangıçta güneşin çekim gücü daha az olsaydı ya da gezegenler daha hızlı dönselerdi, bu sefer de güneşin gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu için devam etmektedir.

Bu arada sözkonusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin güneşe olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının tespit edilmesi lazımdır ki, güneşe yapışmaktan ya da güneşten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar.
Tüm bunlar, sistemin çok hassas bir denge üzerine kurulduğunu gösterir.

Ancak hepsi bu kadar da değildir. Hesapları daha da karmaşıklaştıran bir başka faktör daha vardır: Gezegenlerin uyduları. Bu uydular ile bağlı oldukları gezegenler arasındaki ilişki, güneş ile gezegenler arasındaki ilişki gibidir: Gezegenler uydularını çekerler, uydular ise dönüşlerinin verdiği merkez-kaç kuvvetiyle bu çekimi dengelerler. Eğer bu denge kurulmasaydı, uydular gezegenlere yapışır ya da kopar giderlerdi. Örneğin, Ay şu an sahip olduğu dönüş hızından biraz daha yavaş dönse hızla dünyaya çarpar ve böylece dünyanın sonunu getirirdi. Güneş Sistemi'ndeki gezegenlerin toplam 61 tane uyduya sahip olduklarını hatırladığımızda ise, var olan dengenin muhteşemliği iyice açığa çıkar.
Bu inanılmaz denge sisteminin tek bir parçasının dahi "tesadüfen" oluşması, yani bir Yaratıcı'nın düzenlemesi olmadan patlamayla varolması mümkün değildir. Patlamalar düzensiz dağılımlara neden olurlar ve düzensiz dağılımlar içinden de, değil bu denli muhteşem bir sistem, tek bir düzenli sistem bile çıkamaz. Bu, bir kutunun içine atılıp karıştırılan irili ufaklı yüzlerce küçük dişli çarkın tesadüfen birbirlerine uygun biçimde yerleşip ortaya bir saat çıkarmalarından çok daha imkansızdır.

Güneş sistemindeki düzenliliğin bir başka şaşırtıcı yönü de, gezegenlerin tümünün yörüngelerinin birbirine paralel olmasıdır. Gezegenlerin yörüngeleri tek bir düzlem üzerindedirler. Yani güneş sistemine "yandan" bakılacak olursa, gezegenlerin hepsinin sanki bir ip üzerine dizilmiş gibi paralel oldukları görülür. Buna neden olacak hiçbir fiziksel zorunluluk da yoktur; gezegenlerin yörüngeleri pekala, aynı atomun elektronlarının yörüngeleri gibi, güneşin etrafında farklı açılarda dönebilirlerdi. Düzenlilik, çok açıktır.

YÜZLERCE HASSAS DENGE


Yalnızca güneş sistemi değil, bu sistemin yegane canlı gezegeni olan Dünya da çok hassas dengeler üzerine oturtulmuş, üstelik bu dengeler özel olarak insanoğlu için ayarlanmıştır. Eğer mevcut yüzlerce dengeden birkaçını yakından incelersek, yaşadığımız dünyanın bizim için nasıl dizayn edildiğini daha iyi anlarız;
Yerçekimi;
-Eğer daha güçlü olsaydı: Dünya atmosferi çok fazla amonyak ve metan biriktirir, bu da yaşam için çok olumsuz olurdu.
-Eğer daha zayıf olsaydı: Dünya atmosferi çok fazla su kaybeder, canlılık mümkün olmazdı.

Güneşe uzaklık;
-Eğer daha fazla olsaydı: Gezegen çok soğur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, gezegen buzul çağına girerdi.
-Eğer daha yakın olsaydı: Gezegen kavrulur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, yaşam imkansızlaşırdı.

Yer kabuğunun kalınlığı;
-Eğer daha kalın olsaydı: Atmosferden yerkabuğuna çok fazla miktarda oksijen tranfer edilirdi.
-Eğer daha ince olsaydı: Hayatı imkansız kılacak kadar fazla sayıda volkanik hareket olurdu.

Dünyanın Kendi Çevresindeki Dönme Hızı;
-Eğer daha yavaş olsaydı: Gece gündüz arası ısı farkları çok yüksek olurdu.
-Eğer daha hızlı olsaydı: Atmosfer rüzgarları çok çok büyük hızlara ulaşır, kasırgalar ve tufanlar hayatı imkansızlaştırırdı.

Ay ile Dünya Arasındaki Çekim Etkisi:
-Eğer daha fazla olsaydı: Ayın şiddetli çekiminin, atmosfer şartları, dünyanın kendi eksenindeki dönüş hızı ve okyanuslardaki gelgitler üzerinde çok sert etkileri olurdu.
-Eğer daha az olsaydı: Şiddetli iklim değişikliklerine neden olurdu.

Dünyanın Manyetik Alanı:
-Eğer daha güçlü olsaydı: Çok sert elektromanyetik fırtınalar olurdu.
-Eğer daha zayıf olsaydı: Güneş Rüzgarı denilen ve güneşten fırlatılan zararlı partiküllere karşı dünyanın koruması kalkardı. Her iki durumda da yaşam imkansız olurdu.

Albedo Etkisi (Yeryüzünden Yansıyan Güneş Işığının, Yeryüzüne Ulaşan Güneş Işığına Oranı):
-Eğer daha fazla olsaydı: Hızla buzul çağına girilirdi.
-Eğer daha az olsaydı: Sera etkisi aşırı ısınmaya neden olur, dünya önce buzdağlarının erimesiyle sular altında kalır daha sonra kavrulurdu.

Atmosferdeki Oksijen ve Azot Oranı:
-Eğer daha fazla olsaydı: Yaşamsal fonksiyonlar olumsuz şekilde hızlanırdı.
-Eğer daha az olsaydı: Yaşamsal fonksiyonlar olumsuz şekilde yavaşlardı.

Atmosferdeki Karbondioksit ve Su Oranı:
-Eğer daha fazla olsaydı: Atmosfer çok fazla ısınırdı.
-Eğer daha az olsaydı: Atmosfer ısısı düşerdi.

Ozon Tabakasının Kalınlığı:
-Eğer daha fazla olsaydı: Yeryüzü ısısı çok düşerdi.
-Eğer daha az olsaydı:Yeryüzü aşırı ısınır, güneşten gelen zararlı ultraviole ışınlarına karşı bir koruma kalmazdı.

Sismik (Deprem) Hareketleri:
-Eğer daha fazla olsaydı: Canlılar için sürekli bir yıkım olurdu.
-Eğer daha az olsaydı: Okyanus zeminindeki besinler suya karışmaz, okyanus ve deniz yaşamı dolayısıyla bütün dünya canlıları olumsuz etkilenirdi.

Atmosferdeki Oksijen Oranı:
-Eğer daha fazla olsaydı: Bitkiler ve hidrokarbonlar tahrip olurdu.
-Eğer daha az olsaydı: Diğer canlıların solunum yapması zorlaşırdı.
İşte tüm bu dengeleri, "bunlar nasıl kuruldu" ya da "hangi irade evreni insan yaşamına uygun olarak düzenledi" sorularıyla incelediğimizde, bunların Allah'ın yaratışının çok açık birer delili olduğunu görebiliriz. Allah, evreni büyük bir akıl ve güçle yaratmış ve dünyayı da insanın yaşamı için özel olarak hazırlamıştır. Pek çok insan bundan habersiz bir hayat sürer, ama gerçek budur. İşte bu nedenle Allah, kitabında şöyle buyurur:

Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Mümin Suresi, 57)

Bir başka ayette ise Allah'ın evrendeki gücü şöyle haber verilir:

(Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları yaratıp düzene koyan Allah sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, ‘bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar. (Fatır Suresi, 13)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder