24 Mart 2010 Çarşamba

TARIM YAPAN KARINCALAR


Canlılar dünyasındaki en ilginç türlerden biri karıncalardır. Çünkü bu küçücük canlılar, sahip oldukları "toplum düzeni" ile boylarından çok büyük işler başarırlar.

Karıncaların çok farklı türleri vardır. Ancak bunların en ilginçlerinden biri, "atta karıncaları" olarak da bilinen yaprak kesici karıncalardır. Bunların belirgin özellikleri, koparttıkları yaprak parçalarını başlarının üstünde yuvalarına taşıma alışkanlıklarıdır. Karıncalar, sağlamca kenetlenmiş çenelerinde taşıdıkları, kendilerine oranla oldukça büyük yaprak parçalarının altına gizlenirler. Bu nedenle işçi karıncaların gün boyunca çalıştıktan sonra yuvaya dönüşleri çok ilginç bir görünüm ortaya çıkarır. Böyle bir sahneyle karşılaşan kişi, ormanın zemini sanki canlanmış, yürüyormuş hissine kapılacaktır. Yaprak kesiciler yağmur ormanlarında, yere dökülen yaprakların yaklaşık %15'ini yuvalarına taşıyabilirler. Bu yaprak parçalarını taşımalarının sebebiyse, elbette güneşten korunmak değildir. Karıncalar kestikleri bu yaprak parçalarını yiyecek olarak da değerlendirmezler. Peki bu kadar yaprağı ne için kullanırlar?

Attaların bu yaprakları mantar üretiminde kullandıkları hayretle keşfedilmiştir. Mantar, dişi işçi karıncaların yerin üzerinden toplayıp yuvaya getirdikleri yaprak parçacıklarında gelişir. Karıncalar yaprakların kendisini yiyemezler çünkü, bitkilerde hücre zarının temel bölümünü oluşturan selülozu sindirebilmek için gereken enzimlere sahip değillerdir. İşçi karıncalar bu yaprak parçalarını çiğneyerek bir yığın haline getirirler ve yuvanın yeraltındaki odalarında saklarlar. İşte bu odalarda da yaprakların üzerinde mantar yetiştirirler. Bu yolla, büyüyen mantarların tomurcuklarından kendileri için gerekli proteini elde ederler.

Ancak attalar yuvadan ayrıldıklarında, oluşturdukları bahçe kötüleşecek ve zararlı mantarlara yenilecektir. Peki bahçelerini yalnızca "ekim" öncesinde temizleyen attalar, zararlı mantarlardan nasıl korunabilmektedirler? Bunun sırrı, yaprakları çiğnedikleri sırada kullandıkları tükürükte gizlidir. Tükürüğün istenmeyen mantarların oluşumunu engelleyici bir antibiyotik içerdiği düşünülmektedir. Muhtemelen, doğru mantarın gelişimini hızlandırıcı bir madde de içermektedir.
Şimdi şunu düşünmek gerekir: Bu karıncalar mantar yetiştirmeyi nasıl öğrenmiştir? Bir gün karıncalardan biri tesadüfen ağzına bir yaprak alıp çiğnemiş, sonra yine tesadüfen lapa haline gelen bu sıvıyı tam uygun bir yer olan kuru yaprak zeminin üzerine sermiş, arkasından yine bir tesadüf sonucu diğer karıncalar buraya mantar parçaları getirip ekmiş, son olarak da burada yiyebilecekleri bir besin yetişeceğini tahmin eden karıncalar bahçeyi temizleme, gereksiz maddeleri ayıklama ve ürünü toplama işlemlerini yapmış olabilirler mi? Sonra da gidip tek tek bütün koloniye bu işlemi öğretmiş olduklarını düşünmek ne derece akılcı olabilir? Üstelik neden yiyemedikleri halde o kadar yaprağı yuvalarına taşıma zahmetine katlanmış olsunlar?

Diğer yandan bu karıncalar düzenli bir bakım olmaksızın mantar üretimini sağlamak için, yaprakları çiğnerken kullandıkları tükürüğü nasıl oluşturuyor olabilirler? Bu tükürüğü bir şekilde meydana getirdikleri düşünülse bile, tükürüğün içinde istenmeyen mantarların oluşumunu engelleyici bir antibiyotik olmasını hangi bilgileriyle sağlayabilirler? Çünkü böyle bir işlemi gerçekleştirebilmek için, ciddi bir kimya bilgisine sahip olmak gerekir. Bu kimya bilgisine sahip olsalar bile—ki bunun komikliği ortadadır—nasıl olur da salgıladıkları tükürüğe sözkonusu kimyasal özelliği katabilirler?
Böylesine mucizevi bir olayı karıncaların nasıl gerçekleştirdiğini düşündüğünde, insanın karşısına yukarıdakilere benzer daha yüzlerce karmaşık ve yorucu soru çıkacaktır. Ve soruların hepsi de cevapsızdır.

Buna karşılık, eğer tek bir açıklayıcı cevap verilirse, bu soruların hepsi cevaplanmış olur: Karıncalar, yaptıkları işi yapmalarını sağalayacak şekilde tasarlanmış ve programlanmışlardır. Gözlemlenen olay, karıncaların çiftçiliği bilerek dünyaya geldiklerini, daha doğrusu getirildiklerini kanıtlamaya yeterlidir. Böylesine karmaşık davranışlar, zaman içinde aşamalarla gelişebilecek basit olaylar değildir. Gerçek bir kimya bilgisinin ve çok üstün bir aklın sanatıdırlar. Dolayısıyla evrim savunucularının, zaman içinde yararlı davranışların seçildiği ve bunun için gerekli organların, mutasyonlarla geliştiği iddiaları, tamamen mantıksız hale gelmektedir. Tüm bu bilgileri var oldukları ilk günden itibaren karıncalara veren, onları tüm hayret verici özellikleriyle yaratan, şüphesiz her şeyin Rabbi olan Allah'tan başkası değildir.

BİR ÖRNEK


Atta karıncalarının yukarıda anlattığımız özellikleri, aslında daha pek çok canlıda gözlemleyebileceğimiz tablo çıkarmaktadır karşımıza. Elimizde düşünme yeteneğinden yoksun bir canlı vardır, ama bu canlı insanın bile aklını zorlayan büyük bir iş başarmakta, müthiş bir akıl gösterisi sunmaktadır.

Peki bu tablodan ne çıkar?
Cevap basit ve tektir: Madem bu hayvanın gerçekte yaptığı işi yapmasını sağlayacak bir aklı yoktur, o halde yaptığı akıl gösterisi, açıkça bize bir başkasının aklını tanıtmaktadır. Bu hayvanı var eden Yaratıcı, kendi varlığını ve yaratışındaki üstünlüğü göstermek için, bu hayvana onun "harcı" olmayan işler yaptırmaktadır. Hayvan bu Yaratıcı'nın ilhamıyla hareket etmektedir, dolayısıyla sergilediği akıl da aslında bu ilhamdır.

Bunu bir örnekle daha iyi açıklayabiliriz. Boş bir caddede yürürken küçük bir köpek gördüğünüzü varsayın. Caddenin bir yerinde de bozuk parayla çalışan otomatik bir çikolata makinası olduğunu farz edin. Eğer bu köpek, gözünüzün önünde, yerde duran metal bir parayı dişlerinin arasına alır, sonra makinanın yanına gidip, bu parayı çok usta bir biçimde makinanın para deliğine atarsa, sonra da makinadan çıkan çukulatayı bekler ve çıktığında da onu alıp yerse, ne düşünürsünüz?

Açıktır ki, köpeğin yaptığı iş, normalde bir köpeğin yapamayacağı bir iştir. Çünkü belirli bir akıl, muhakeme hatta kültür gerektirir. Ama hayvan bunu rahatlıkla yapmıştır. Böyle bir durum karşısında varacağınız yegane mantıklı sonuç, bu köpeğin yaptığı bu iş için özel olarak eğitilmiş olduğu sonucu olacaktır. Bu köpek muhtemelen bir sirkte çalıştırılmaktadır ve yaptığı bu hareket ona özel yöntemlerle öğretilmiştir.

İşte aslında tüm hayvanlar dünyasında buna benzer bir durumla karşı karşıyayızdır. Karşımızda, bir akla ve muhakeme yeteneğine sahip olmadıkları halde, çok üstün akıl gösterileri sergileyen yaratıklar vardır. Karınca bunların en çarpıcılarından biridir. Ve o da, diğer hayvanlar gibi, gerçekte kendisini eğiten iradenin verdiği programa (ilhama) göre hareket eder. O iradenin, yani Allah'ın aklını ve gücünü yansıtır.  Nitekim bir ayette Allah'ın tüm canlılar üzerindeki hakimiyeti şöyle bildirilir:

Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır. (En'am, 59)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder